Akvaryum Bitkilerinde Beslenme Bozuklukları Bölüm 4
Akvaryum Bitkilerinde Beslenme Bozuklukları 4. Bölüm |
Buraya kadarki 3 bölümde bitkilerin beslenmesinde rol alan besinleri, bu besinlerin bitki fizyolojisindeki rol ve önemlerini, eksiklik ve fazlalık durumunda ne gibi beslenme bozukluklarıyla karşılaşabileceğimizi mümkün olduğunca detaylarıyla ortaya koymaya çalıştım. Bu son bölümü ve özellikle iki tabloyu incelediğinizde muhtemelen bu kadar detayla (belki de bir kısmı anlaşılamayacak kadar karışık yada gereksiz diye düşünebilirsiniz) neden kafanızı karıştırdığımı düşünebilirsiniz. Ancak ben her zaman için direk sonuçlar göz önüne alınarak hareket edilmemesine ve bu aşamaya gelene kadar sistem içinde neler olup bittiğinin de kısmen de olsa bilinmesi gerektiğine inanıyorum. Hangi besinin ne işe yaradığının bilinmesi o besinle ilgili sorunların daha iyi anlaşılmasına yardım edecektir. Ayrıca benzer belirtiler birden fazla sorunun habercisi de olabileceğinden bunun da belirlenmesi kolaylaşabilecektir. |
Şimdi bahsettiğim tablolara geçmeden önce son olarak beslenme bozukluklarıyla bağlantılı yada aksine bağlantılı olduğu sanılan ve akvaryumlarımızda zaman zaman karşılaştığımız bitkilerimizle ilgili bazı olayları ve terimleri kısaca ele alalım. |
Klorosiz: Çoğu zaman bitkilerimizde karşılaştığımız sorunlardan birisi yapraklar üzerinde noktacıklar, delikler, şeffaf yada kahverengi/sarı bölgeler meydana gelmesidir. Bu olay bazı nedenlerden ötürü o bölgelerdeki klorofil kaybedilmesi yada yeterli miktarda klorofil üretilememesi neticesinde ortaya çıkmaktadır ve bu olaya genel olarak klorosiz adı verilir. |
Nekrosiz: Nekroz adı da verilen bu olayda ise ileri safhalardaki klorosizin ardından yada daha ileri derecedeki bazı sorunların neticesinde bitki yaprağının yada tüm bitkinin vakti gelmeden önce ölümü ifade edilmektedir. |
Submerse/Emerse: Bu iki terim bitkilerimizin yetiştirilme tarzlarıyla ilgili olarak kullanılan iki yöntemi ifade etmektedir. Submerse denilen yöntemde bitkiler bizim akvaryumlarımızda yaptığımız gibi tamamen suyun altında yetiştirilirler. Emerse denilen yöntemde ise bitkiler tamamen suyun dışında yada kısmen suyun içinde olarak yetiştirilirler. Bu yöntem daha ziyade yetiştirme çiftliklerinde, seralarda daha hızlı, sağlıklı ve sorunsuz bir gelişim sağladığı için kullanılmaktadır. Bu şekilde yetiştirilmiş olan bitkiler genellikle daha kalın/büyük ve göz alıcı renklere sahip olmaktadır. Emerse olarak yetişen bitkileri akvaryumlarımıza yerleştirip submerse gelişimlerini sürdürmelerini beklerken iki olayla karşılaşırız. Bunlardan birincisi bitki türlerine göre 1 günden 1 aya kadar sürebilen bir adaptasyon süresi gerektirmeleridir. Adaptasyon süreci içinde bu bitkilerde yaprak kaybı sıklıkla görülmektedir. İkincisi ise bu adaptasyon süresinin ardından bitkinin önceki görünümünden şaşırtıcı derecelere varabilen şekilde farklılıklar gösteren yeni bir görünüme kavuşmasıdır. Ancak bu her iki olay da son derece doğal karşılanmalıdır ve bir sorun olarak ele alınmamalıdır. Unutulmaması gereken bir diğer husus ise ülkemize ithal edilen bu akvaryum bitkilerinin neredeyse tamamına yakını emerse olarak yetiştirilmiş bitkilerdir. Kimi zaman submerse yerine sucul, emerse yerine ise yarı-sucul terimleri de kullanılmaktadır. |
F0 bitkiler: Şakayla karışık bir ifade tarzı oldu ama sanırım hepiniz burada neyi kastettiğimi anlamışsınızdır. Pek çoğumuz doğadan (göller, dereler, vs…) topladığımız bitkileri akvaryumlarımızda yetiştirmeye çalışmışızdır. Ancak çoğu zaman sonuç olumsuz olmuştur. Burada yapılması gereken kademeli bir adaptasyon sürecinin sağlanabilmesidir. Bildiğiniz üzere ülkemiz suları genellikle akvaryumlarımıza göre çok daha soğuk sulardır. Bu nedenle bitki toplama işlerinin genellikle sıcak aylarda yapılması sorunu bir derece ortadan kaldıracaktır. Bunun ardından bitkinin geldiği çevreden alınmış sudan da dahil edilmiş bir geçiş akvaryumunda bitkilerin nihai akvaryuma alıştırılmasına çalışılmalıdır. Bu süreci ortalama 1-2 hafta civarında tutmak genellikle yeterli olacaktır. |
Etkileşim: Beslenme bozuklukları ele alındığında en az bilgi sahibi olunan ve en fazla göz ardı edilen konulardan birisi etkileşimdir. Burada etkileşimden kastetmeye çalıştığım çeşitli bir takım kimyasal reaksiyonlar oluşmasının ardından verilen besinlerin bitkiler tarafından kullanılamaz hale yada çok fazla enerji sarf edilerek kullanılabilir hale gelmesidir. Yukarıdaki bölümlerde demir ve fosfat arasındaki etkileşim gibi bazı örnekler vermeye çalışmıştım. Bunları özet olarak 1. tabloda da görebilirsiniz. Etkileşimin beslenme bozukluklarında en önemli sebeplerden birisi olduğu unutulmamalıdır. |
Bitki erimesi: Çoğu zaman çok güzel bir formdayken beğenerek aldığımız bir bitkinin kısa bir süre geçmeden akvaryumumuzda eriyip parçalanarak yok olması bizleri en çok hayal kırıklığına uğratan olaylardan birisidir. Buna pek çok neden sayılabilir. İlk olarak yukarıda da değindiğimiz adaptasyon sürecini tekrar edebiliriz. Her bitki ortam değişikliklerinde bir adaptasyon süreci geçirecektir. Ancak yeni girdiği ortamda minimum şartların karşılanamaması, aldığımız anda yeterince güçlü olmayışı, çok yüksek N (Nitrojen) türevlerine ve/veya ağır metallere maruz kalışı bu adaptasyon süresini tamamlayamamasına neden olabilir. Bu tür adaptasyon sorunları sahip oldukları yüksek enerji ve kuvvetli bünyeleri nedeniyle emerse ortamdan submerse ortama geçen bitkilerde daha az olurken submerse ortamdan submerse ortama, yani kurulu bir akvaryumdan bir başka akvaryuma geçen bitkilerde daha fazlasıyla görülmektedir. Kök zehirlenmesi de bir faktör olabilir. Yüksek ve kompakt yapıda bir substrat altında oluşabilecek havasız paketlerde biriken zehirli gazlar kökten başlayarak bitkilerin erimesine neden olabilir. Bu tür gazların oluşmasını engellemek için çökme yapmayan ve çok ince olmayan malzemeler kullanılmalıdır. Derin ve geniş kök yapısına sahip bitkiler de bu bölgelerin oluşmasına engel olacaktır. Bitkilerin dikimi esnasında hatalı dikim nedeniyle kök ve gövdeye verilen zararlar da buna bir etken olabilir. Uygun bir cımbız kullanılması yerinde olacaktır. Bitki erimesine bir başka etken olarak su dışında uzun süre kalan bitkilerin akvaryumlarımıza tekrar dikilmesinin ardından zarar görmüş hücre yapısının destekleyebileceğinden daha fazla suyun bitki bünyesine dahil olması da sayılabilir. |
Cryptocoryne erimesi: Crypto türlerinde görünen erime olayı da bitki erimesi gibi değerlendirilebilir. Ancak çok daha sık bir şekilde karşımıza çıkar. Bu olay hoşumuza gitmese de genellikle normal karşılanması gereken bir durumdur. Önemli ortam değişimlerinin ardından (buna akvaryum değişimi ve hatta aynı akvaryumda yer değişimi de dahildir) bitki zeminin üzerinde kalan tüm dal ve yapraklarını kaybedebilir. Böyle bir durumla karşılaşıldığında diğer bitkilerin aksine, bitkinin zeminin altında kalan kısmına hiçbir şekilde müdahale edilmeden zaman verilmesinin ardından sıklıkla yeni ortama adapte olmuş yeni yaprakların oluşmaya başladığı görülecektir. |
Microsorum (Java fern) üremesi: Düşük destekli akvaryumların en gözde bitkilerinden birisi olan Microsorum türleri Rizomlu bitkilerin temel özelliklerini taşırken aynı zamanda kendine has bir üreme özelliği daha taşımaktadır. Yapraklar üzerinde oluşan kahverengi tonlarında sivilce gibi oluşumlar gözlemlenebilir. İlk bakışta sanki bir hastalıkmış gibi görünse de bu bölgeler aslında spor cepleridir ve bir süre sonra buralardan yeni bitkiciklerin çıktığı görülecektir. İleri teknoloji tanklarında bu durumla daha sık karşılaşılabilir. |
Soğanlı/Rizomlu bitkilerde bozulma: Anubias yada Aponogeton gibi farklı kök yapısına sahip bitkilerde rastlanılan bu durum tamamen dikim hatasından kaynaklanmaktadır. Bitkilerin rizom yada soğanlarının dikim esnasında zeminin altında kalmamasına yada bu bölgelere zarar verilmemesine çok büyük önem gösterilmelidir. Aksi takdirde 2-4 hafta gibi bir sürenin ardından sıklıkla bitkiler bozulmaya başlayacaktır. |
Havai kökler: En çok karşılaştığım sorulardan birisi olan bu kökler stem (dal) bitkilerin üzerinde hemen her noddan (yaprağın dibinden) çıkabilir ve bu son derece normal ve sağlıklı bir durumdur. Bazı bitkiler gövde üzerinden çıkan bu kökleri daha fazla üretirken diğerleri daha az sayıda ve uzunlukta oluşturabilir. Kimilerine göre görüntü kirliliği yaratan bu kökleri isterseniz dibinden kesebilir isterseniz daha ziyade alt kısımlarda çıktığından bitkilerin alt kısımlarını önlerine daha kısa başka bitkiler dikerek bloke edebilirsiniz. Bu kökler bitkilerde depolama, dengeleme ve tutunma gibi bir takım fonksiyonlara da yardımcı olmaktadır. |
Duruş bozuklukları: Bitkilerim neden dik/düz durmuyor gibi sorular da zaman zaman karşımıza çıkıyor. Bu da beslenme ile bir ilgisi olmayan daha ziyade sirkülasyon ve aydınlatma ile ilgili bir konudur. Su akımının fazla yüksek olması bitkilerin şeklini bozar ve bitki bu şekilde gelişimini sürdürdükçe bu durum kalıcı olabilir. Üst aydınlatmanın homojen olmaması yada ortamda akvaryumun başka bir ışık kaynağından etkilenmesi de bitkilerde ışığın yoğun olduğu kısma doğru yönlenmesine ve bu şekilde bir gelişim sürdürmesine neden olabilir. Sıkışık ortamlar da bitkilerin şeklini bozabilir. Aradan budanmış yada sökülmüş bu gibi bitkiler başka bir yere dikildiğinde oldukça şekilsiz görünebilir.Suyun dışında uzun süre kalmalarını müteakip bünyesinden su kaybederek büzüşen ve özellikle gövde kalınlığı daha fazla olan bitkiler eğilip büzülürler ve ardından dikilmelerini takiben bu şekilsiz görünümleri kalıcı/uzun süreli olabilir. |
Sıcaklık meselesi: Sıcaklık, özellikle yüksek sıcaklıklar en çok karşılaşılan problemlerden birisidir. Kısmen bitkilerin beslenmesi ile de ilgili olarak düşünülebilecek bu sorun aslında çok basit bir yaşam kuralına bağlıdır. Dünya yüzündeki tüm canlılar artan sıcaklıkların ardından metabolizmalarında bir hızlanma yaşarlar. Bitkilerde de durum aynıdır. Sağlıklı fotosentez 18-26 derece arasında gerçekleşmektedir. Bu sıcaklıkların üzerine çıkıldığında metabolizma hızlanması neticesinde fotosentez de hızlanmaya başlayacaktır. Fotosentez hızlandığında haliyle bitkilerin ihtiyaçları da artacak, daha fazla ışık/CO2/besin gereksinimi ortaya çıkacak ve bitki gelişimi çok daha hızlanacaktır. Ancak bu hızlanmanın da bir yere kadar olduğu unutulmamalıdır. Bitki türlerine göre değişen 28 ile 35 derece arasında bir üst sınır bulunmaktadır. Bu sıcaklıklara ulaşıldığında fotosentez yavaşlamakta/durmaktadır. Dolayısıyla sıcaklıklarla mücadelede hızlanan metabolizmaların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak yada su sıcaklığının artmasını engellemek gerektiği açıktır. Yüksek sıcaklığın aksine düşük sıcaklıklarda da durum tam tersine olarak düşünülmelidir. |
Sirkülasyon ikilemi: Sirkülasyon olmalı mı, olmamalı mı? En sık sorulan sorulardan biri olan bu konuda aslında cevap çok açıktır. Sirkülasyon olmalıdır. Elbette bitkileri yerlerinden oynatacak, görünümlerini bozacak, yada yüzeyde gerçekleşip CO2 kaçışını hızlandıracak bir sirkülasyondan bahsetmiyoruz. Sirkülasyonun faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz. Öncelikle tüm bitkilerin yaprakları su altında iken hareketsiz bir su tabakası ile sanki bir şeffaf poşet içindeymiş gibi sarılı vaziyettedir. Bitkiler besin ve gaz alışverişini yaparlarken bu tabaka ile de baş etmek zorundadırlar. Sirkülasyonun en büyük faydası burada ortaya çıkmakta ve bu tabakanın her zaman çok ince kalmasına neden olmaktadır. Daha sonra suya katmış olduğumuz CO2 ve sıvı besinlerin suya daha homojen yayılması sağlanmış olacaktır. Netice itibariye bitkilerin elleri ayakları olmadığından akvaryum içinde şartların daha iyi olduğu başka yerlere göç etmeleri mümkün değildir. Bir başka konu ise davetsiz misafirler alglerle ilgilidir. Akıntılı sularda alg sporlarının gelişimi ve herhangi bir yüzeye tutunabilmeleri zorlaşacaktır. Bitkilerle ilgili olmayan bir başka avantaj ise yüksek sirkülasyon neticesinde taban ve kör noktalarda birikebilecek kalıntı ve pisliklerin havalanması sağlanacak, bu durumda filtreler daha iyi temizlik yapacak ve daha berrak bir su temin edilmiş olacaktır. |
Sert su sorunları: Bu sorun aslında genelleme yapılacak bir sorun değildir. Yani sadece bazı bitki türleri ile sınırlıdır. Kimi zaman beğenerek almış olduğunuz bitkiler bir süre sonra akıl almaz bir şekilde, hem de standart bir bitki akvaryumu için tüm şartlar yerinde görünürken bozulmaya başlayacaktır. İşte bunun nedeni bitkinin ortam olarak GH (genel sertlik) ve KH (karbonat sertliği) değerlerini çok düşük istemelerdir. Ne yapılırsa yapılsın bu bitkiler 4 derecenin üzerindeki sertliklere tolerans gösteremeyecek ve bozulacaktır. Tonina, Eriocaulon, Rotala türleri gibi bazı bitkileri bu gruba dahil edebiliriz. Bu tür bitkilerden bulundurmak istiyorsak mutlak suretle su değerlerini ters ozmoz (RO) suyu, torf veya reçine kullanarak ayarlamamız gerekecektir. |
Bitkilerde renk değişimi: Bitkilerimizin istediğimiz renkleri alamamalarının ana nedeni istenen parlaklıkta ve uygun tayfa sahip aydınlatmanın sağlanamaması olsa da bu konu beslenme bozuklukları ile de ilişkilendirilebilir. Daha parlak ve göz alıcı renklerin sağlanabilmesi için kullanılabilir ve yüksek demir konsantrasyonunun sağlanması gerekir. Ancak yüksek nitrat seviyeleri de bu renklenmeyi engelleyen faktörlerden birisidir. |
Su değişimleri: Son olarak değinmek istediğim konu ise su değişimlerinin uygulanması ile ilgili olacak. Su değişimlerinin uygulanması aslında doğrudan bitki sağlığı ile ilişkili değildir. Su değişimlerini uygulamamızın asıl nedenleri suya katmış olduğumuz kimyasalların kullanılmayan kısımlarının birikerek yüksek konsantrasyonlara ulaşmasını engellemek ve ayrıca suda serbest bulunan alg sporlarının bir kısmını sistemin dışına çıkartmaktır. Yüksek destekli akvaryumlarda bu değişimleri haftalık %50 gibi tutmak genellikle yeterli olmaktadır. Düşük destekli akvaryumlarda ise genellikle eksilen suyu tamamlamak ve aylık %20 gibi daha mütevazı su değişimleri uygulamak daha yerinde olacaktır. |
Bu son açıklamaların ardından artık tablolara geçebiliriz. İki tablomuzun ilkinde besinlerden hareketle bunların eksiklik ve fazlalık durumlarının nelere neden olabileceği ve hangi öğelerle karşılıklı etkileşimlerinin söz konusu olabileceğini göreceğiz. Ardından gelen ikinci tablomuzda ise sorunlardan yola çıkarak buna neyin sebep olmuş olabileceğini ele alacağız. Tabloları masaüstünüze kaydedip ondan sonra açarsanız daha okunaklı görünecektir. |